BİYOTEKNOLOJİK İLAÇLAR

Biyolojik ve Biyobenzer Ürünlerin Üretimi, Kalitesi, Preklinik-Klinik Çalışmaları ve Güvenliliği

GİRİŞ

Üretiminde biyoteknolojik yöntemlerin kullanıldığı biyolojik ilaçlar, yaklaşık 30 yıldır özellikle onkoloji, enfeksiyon, otoimmün hastalıklar ile solunum sistemini etkileyen birçok hastalığın tedavisinde devrim niteliğinde değişim yaratarak önemli katkılar sağlamış, hastaların yaşam süresini ve kalitesini arttırmıştır. Ayrıca biyolojik ilaçlar, ilaç endüstrisinin en hızlı gelişen ve yeni yöntemler geliştirmeye açık olan yenilikçi alanı olmuştur. 1982 yılında insülin ile başlayan biyoteknolojik ilaç üretimi çeşitli hormonlar, enzimler, kan veya plazma ürünleri, immünolojik ürünler, gen-hücre tedavisi ürünleri ve sağlık harcamaları açısından çok ciddi önem taşıyan monoklonal antikorlar ile devam etmiştir. Biyolojik ilaçlarla bağlantılı olarak son yıllarda ortaya çıkan önemli bir kavram “biyobenzer ilaç”tır. Biyobenzerler orijinal / referans biyolojik ürünlerin patent süresi dolduktan sonra üretilen benzer versiyonlarıdır. Biyobenzer ilaçlar, orijinal ilaçlarla biyolojik ürün anlamında benzer fakat özdeş, aynı değildir. Biyobenzer ilaçların geliştirilmesi, bilimsel açıdan ve ruhsatlandırma süreçleri açısından önemli bir konu olmuştur.

Biyolojik ilaçlar kimyasal ilaçlarla karşılaştırıldığında; üretim, klinik geliştirme, işleme ve dağıtım maliyeti yüksek, yani pahalı ilaçlardır. Bu nedenle biyobenzer ilaçların geliştirilmesindeki temel neden orijinal ilaçlara göre benzer etkinlikte ve güvenlilikte olan daha düşük maliyetli ilaçlar geliştirmektir. Maliyet avantajı öncelikli geliştirme nedeni olmakla beraber, biyobenzer ilaçların geliştirilmesinin araştırma-geliştirme sürecini olumlu etkilediği ve ikinci kuşak ürünlerin gelişimine katkıda bulunduğu da dikkate alınmalıdır. Bu olumlu hedeflere karşılık, biyobenzer ilaçların üretimi, klinik öncesi ve sonrası çalışmaları ve ruhsat sonrası izlemi, geleneksel kimyasal ilaçlardan çok farklıdır ve özel kriterler gerektirir. Günümüzde EMA, FDA ve özellikle diğer ilaç otoritelerinin klinik çalışmaların standartlarına ve gerekliliklerine yaklaşımı tek biçim olmayıp biyolojik ve biyobenzerler konusundaki dünyada ve ülkemizde süren, özellikle etkililik ve güvenlilik konularında, tartışmaların ana sebebidir.

Bu kitap öncelikle tüm sağlık çalışanları için biyolojik ilaç ve biyobenzerler konusunda bir başvuru kaynağı olarak kaleme alınmıştır. Ayrıca bu kitapta, biyolojik ve biyobenzer ürün geliştirme sürecinde yer alan kilometre taşları, bu ürünleri geliştirmenin her evresinde yapılması gereken çalışmalar, takip edilmesi gereken önemli parametreler ve yeni ürünün ruhsat sonrası izlemi detaylı olarak tanımlanmış, tartışılmıştır.

Başarı ile biyosentez edilen, fizikokimyasal olarak karakterize edilen, in vitro ve in vivo hayvan modellerinde test edilen biyolojik ürünün son evrede insanlar üzerinde klinik çalışmalar ile denenmesi, etkinlik ve güvenilirliğinin gösterilmesi için gereklidir. Günümüzde eksiksiz yapılan bir klinik çalışmanın maliyeti toplam ilaç geliştirme maliyetinin %60-70’ini bulabilmektedir. Bu kitapta biyolojik ilaç geliştirmede önemli bir konu olan “Klinik Çalışma Evresi’’de ayrıntılı biçimde tartışılmıştır.

Türkiye ilaç harcamalarının önemli bir kısmını teşkil eden ve önümüzdeki yıllarda payının gittikçe artması beklenen biyolojik ve biyobenzer ilaçların Türkiye’de dünya standartlarında ve kalitesinde geliştirilip üretilmesi, bu alanda teknolojik birikim yaratılması ve yenilikçi ürünlerle ülke ekonomisine katkı sağlanması ilaç endüstrisinin amacıdır. Orijinal biyolojik ve öncelikle biyobenzer ürünün sadece Türkiye ile sınırlı kalmayıp yurt dışında da pazarlanabilmesi için uluslararası kılavuzlarda tanımlanmış olan Faz 1 (güvenlilik, farmakokinetik), Faz 3 (etkililik- yan etkilerin takibi) çalışmaları yapılmış olmalı ve GMP koşullarına uygun üretilmiş olmalıdır.

Kitabın başta tüm sağlık çalışanları ve konuyla ilgili herkese faydalı olması dileğiyle…

Prof. Dr. Alper B. İSKİT